5 Nisan 2012 Perşembe

Hindistan Gezisi Bolum 1-Mumbai

 1 yıl önce karar verdik Hindistan'a gitmeye, aynı liseden mezun 5 kişi, içimizde bir profesyonel fotoğrafçı ve muhabbet de garanti olunca tur oldukça cazip görünüyordu, öyle de oldu nitekim.

Kendi adıma herkesten 2 gün önce iş seyahati de karıştırarak önce THY nin uçağı ile Mumbai'ye uçtum. Öncelikle şunu söylemeliyim THY ile Hindistan'a uçmak oldukça kolay. Akşam kalkan uçak yerel saatle 5 civarı iniyor (eh orası biraz sıkıntılı elbette) ancak otel gidip 3-4 saat uyuyup güne başlamak için ideal bence. Genelde A330 uçtuğu için uçaklar yeni ve multimedya sistemi sayesinde uyumuyanlar için (ki ben bu drupta değilim) seyahat oldukça rahat geçiyor.

Mumbai;  yeni ve eski Mumbai olarak ikiye ayrılmıs. Harita olarak bakarsak yarımada şekline okyanusa uzanan kısım eski daha içeride olan taraf yeni. Tabi burada yeni ve eski kelimeleri tamamen mecazi denebilir zira Mumbai'de yeni denebilecek herhangi bir şey yok. Ülkemize en önemli benzerliği alışveriş merkezlerin x ray aramasından geçerek girilmesi. Böylece dünyada bu konuda ilk eşimizin Hindistan olduğunu gururla öğrenmiş oluyoruz. Dediğim gibi Mumbai toz toprak trafik ve çile şehri aslında. Aynı zamanda alışılagelen şehir merkezi kavramı burada pek yok, aslında genel anlamda buraya bir büyük bir köy denebilir. Kazılıp yarım bırakılan yollar, feci bir trafik, toz toprak ilk etapta aklıma gelenler. Elbette Hindistan'ın her yerinde bu manzaralara  rastlamak mümkün ancak Mumbai bu konuda başı çekiyor denebilir. Slumdog millionaire filmini izleyenler için orada anlatılanların az bile olduğunu söyleyebilirim. Genel olarak deniz kenarında yaklaştıkça şehir köy görüntüsünden çıkıyor yer yer. Bu şehri görenler ya da anlamak isteyenler için Shantaram adlı kitabı şiddetle tavsiye ederim. Ayrıca Hindistan toplum dinamikler ve 1 milyar 200 milyon insanın nasıl barış içinde bir arada yaşadığı daha iyi anlaşılıyor.

Mumbai'de bir yerden bir yere gidebilmek ciddi problem. Yine fotograflarda görülen tren üstü insanları bol bol görülüyor. Yaklaşık 20 milyon insanın yaşadığı ya da çevreden gelenlerin doldurduğu şehirde aksi zaten biraz zor. Normabir çalışan inanılmaz bir şansa sahip olup evinin yakınlarında çalışmıyorsa yaklaşık 2 saat gidiş 2 saat dönüs yolunu bu çileli trenlerde ya da toz toprak içinde yollarda yoğun trafikte yapmak zorunda. Dünyanın en kapsamlı metro ağı bile yapğılsa bu şehrin trafik sorununun çözülebileceğini sanmıyorum. Ayrıca şu aşamada halkın büyük çoğunluğu 2 tekerlik kullanıyor, refah artıp her yerde görülen Tata arabaların sayısı arttıkça sorunun daha içinden çıkılmaz olduğunu düşünüyorum

Mumbai'den bir iki garip topluluk bilgisi;Birincisi "standing babas" denen oturmama yemini etmiş insanlar. Detaylar http://en.wikipedia.org/wiki/Standing_Baba  linkinde bulunabilir. Shantaram kitabında da detaylı olarak anlatıyor, bu yemini eden insanların hayatlarının sonuna kadar uyumak dahil herşeyi ayakta yaptıklarını düşünürsek ızdırabın boyutunu daha geniş açıdan anlayabiliriz. Ben bunu direk olarak görmedim hatta ilk okuduğumda abartı gelmişti ancak google'a sorulduğunda resimli olarak örneklerini dahai görmek mümkün

Bir diğeri Mumbai'de bulunan (eminim başka yerlerde de vardır) ölülerini kuleye asan tarikat. Bu tarikat inancı gereği doğadan gelenin doğaya dönmesi gerektiği için, insanlar ölünce kendilerine ait tapınakta kuleye asılıp kuşların yemesi bekleniyor. Böylece doğal döngüde hayvanlar da besleniyor. Google'da "silent tower" olarak aratınca çok da hoş olmayan resimlerle birlikte bilgi bulunuyor Mantıken çok çok yanlış olmasa da ben kuleyi görmeye cesaret edemedim.

Buna paralel bir inanış ta hiçbir canlıyı öldürmeyen hindu inanışı. Bu inanışa sahip insanlar sinek dahil hiçbir canlıyı öldürmüyorlar. Böylece sinek afiyetle bacaklarını ısırırken maksimum yaptıkları onu kaçırmaya çalışmak. Çalıştığım şirketin Hindistan ofisini yöneten arkadaşım toplantı yaparken masada dolaşan böceği ezecegini düşünen bir çalışanın dikkatini başka yere çekerek böceği masadan nasıl gömleğinin içine attığını anlatmıştı. Yine Shantaram'dan alıntı olacak ancak hoşuma giden ve bizzat yaşadığım bir cümle; Hindistan'da insanlar kalpleriyle yaşarlar. Gerçekten kuralsızlığın ve fakirliğin bu kadar hüküm sürdüğü bir ülkenin başka şekilde ayakta durma ihtimali zaten yok.

Hindistan yazıma devam edeceğim, ekleyeceğim enteresan fotolar da olacak

4 yorum:

  1. tower of silence olarak çıkıyor. girmeye cesaret edememeniz kötü olmuş. enteresan yorumlar ve belki de çok farklı kareler çıkabilirmiş. değişik bir deneyim olurmuş bence.

    YanıtlaSil
  2. haklisiniz, daha once bir arkadasim da denemis, ancak iceri sokmamislar, hintliler olulerinin yok olma seremonilerinin gizli kalmasina mumkun oldugunca dikkat ediyorlar. varanasi'de uzaktan olu yakma fotolarini ancak cekebildik. yine de cesaret isteyen bir yer ancak enteresan olabilirmis.

    YanıtlaSil
  3. korkmasanız iyiymiş. neyse. ritüelden pek bir şey anlaşılmasa da
    hiç yoktan iyidir.

    YanıtlaSil
  4. acıkcasi disaridan oyle geliyor da (hatta ben de bayagi niyetliydim de) is kulenin yakininda olup iceri girmeye gelince biraz cesaret kiriliyor :)

    YanıtlaSil