4 Mart 2014 Salı

Fas














FAS
Bizim seyahat ekibi tam kadro olarak Fas seyahatine hazırdı. Ben, fotograf sanatçısı abimiz Niko Guido ve bir kişi daha Fransa’dan gelecek, THY’nin direk uçuşu olan Kazablanka’da buluşacak önce doğuyu yapıp daha sonra Istanbul’dan dahil olacak Reha abi ile çöl ve batı Fas’ı yapmak üzere organize olduk








Fas’a vize yok ve yaklaşık 4 saatlik direk uçuşla Kazablanka’ya ulaşılıyor. Hani filmde ismi geçtiğinden dolayı egzotik, her tarafından ayrı bir güzellik fışkıran bir şehir bekleyen orada hayalkırıklığı yaşar herşeyden önce. İzmir’den hallice, biraz daha Fransız mimarisi ile yoğrulmuş tipik bir kuzey Afrika şehri Kazablanka.
Havalimanına kazasız belasız inip, gümrükten zorlanmadan geçip kiralık arabamızı alıyoruz. Şehir alana yaklaşık 45 dk mesafede. Önce şehri gezmek ve biraz fotograf çekmek üzere yollanıyoruz. En enteresan mekan Hasan II camisi. Tipik gelişmekte olan ülke politikacısı olarak kral görkemli ve bütün faslıların övünebileceği bir cami yaptırmış. İhtişama bakılırsa oldukça da para harcamış.Burası şehirde müslüman olmayanların ziyaret edebileceği tek cami, yine de içeri girerken müslümanlığımız sorgulandı. Anlaşılan o ki diğer din mensuplarına kayıtsız şartsız açık değil.Deniz kıyısında görkemli ve mutlaka görülmesi gereken bir yer. Bunun dışında Kazablanka’da her Fas şehrinde olduğu gibi “medina” denen eski –şehir çarşısı mevcut. Dolayısıyla başa yerde medina ziyaret etme fırsatı bulamayacaklar bu merkezi de ziyaret edebilirler. Alışılagelen dükkanların dar sokaklarla ayrıldığı kalabalık arap çarşısı görmek isteyenler için enteresan olabilir


Fransa’dan gelen Erol Abi’yi aldıktan sonra yola devam ediyoruz, istikamet once Rabat sonra Fez şehri. İlk gün Casa’ya yakın olan Rabat’da kalacağız.


Şehir çok enteresan değil  ancak daha fazla yol yapacak halimiz yok. Riyad dedikleri eski avlulu osmanlı evlerini hatırlatan tarzda avlusu olan bir otelde geceliyoruz. Şehirden aklımda kalan gece birşeyler yemeğe indiğimiz medinası. Yine dar sokaklar, yine her türlü ürünün satıldığı dükkanlar ve açlıkla sağa sola saldıran bizler. En son elimde Erol ve Niko abilerin sokak satıcısından sosis alırken resimleri var. (kendileri sağ salim yaşantılarına devam etmekteler)


Sabah erkenden yola devam ediyoruz. Şunu belirteyim Fas’ta bahsettiğim şehirler arasında yollar gayet düzgün ve trafik hemen hemen Turkiye gibi (bu demektir ki ticari araçlardan mümkün olduğunca uzak kalmakta fayda  var). Dikkatimi çeken bir diğer nokta ana yolun bir paraleline geçtiğiniz zaman gerçek anlamda sefaletin hüküm sürdüğü. Özellikle köyler gerçekten fakir ve insanlar sokakta pek steril olmayan şartlarda yaşıyorlar


İlk istikametimiz Chefchaouen. Bir başka deyişle mavi şehir. Bir tepeye kurulmuş olan şehrin eski kısmında butun evler mavi beyaz ve tonlarına boyanmış. Dar arnavut kaldırımı sokakları, mavi evleri ve yöresel kıtafetleri ile bu köy gerçekten fotografçılar için bir cennet. Rahatlıkla 2 gün kalıp harika kareler yakalamak mümkün. Bizim Safranbolu’nun Fas versiyonu denebilir. Kişiseş fikrim olarak Fas’a giden herkesin görmesi gereken bir yer. Köyde pansiyonlar ve küçük oteller de mevcut. Tepeye çıkıp, fotograf çektikten sonra köy kahvesinde kahve yudumlamak da ayrı bir keyif. Fas’ın genelinde mevcut olan kurallar bu köyde mavi fonla birleşip güzel görüntüler veriyor ; Rengarenk yöresel kıyafetler, fotograf çektirmeyi sevmeyen (ve hatta kızan insanlar) dar sokaklar, renkli halılar ve dokumalar. Özellikle kukuletalı yerli kıyafetini giyince insan kendini hallice Jedi sanıyor (giydim, hissettim oradan biliyorum)




 

Bu güzel köye hakkı olandan az zaman ayırıp Fez’e doğru yola çıkıyoruz. Planımız gereği iki gun boyunca Fez’de kalacağız. Burada da Rabat’ın aksine şehir dışında modern havuzu olan bir otelde kalacağız. Fez yine ve tekrar geniş bir medinası olan büyük bir şehir. İçinde lux oteller mevcut ve turizmin geliştiği noktalardan. Burada ilginç olan eski şehirin dışında deri boyama atölyeleri. Her ne kadar fotograflarda beklediğimiz renk cümbüşünü yakalayamasak da rengarenk derilerin kurutulduğu tepeleri gezmek, daha sonra boyandığı tabakhaneleri fotograflamak ilginç bir deneyim oluyor.  Fez’e bir tepeden de bakıp aziz bir şehir olduğunu gözlemlemek mümkün. Küçük sarı ve birbirine yakın evleri ile komşu tepelerden güzel görüntü veriyor .




Fas’ın doğusunu yaptıktan sonra tekrar batıya yönlenip Reha abiyi havalimanından alıp batıya gideceğiz. Yolda Meknes şehrine uğrayıp Moulay Ismail türbesine uğruyoruz. Burası Fas’la ilgili bütün foto albümlerinde yer alan oldukça güzel  bir mozole. Sultan İsmail’in babasından sultanlığı aldıktan sonra Meknes şehrini güçlendirip adeta baştan yarattığı ve buraya Fas’ın Versaille’i dendigini yazıyor tarih kitapları. Gerek mozole gerekse etrafında kurulu şehir ve tabi ki medinası (evet Fas’tasınız) gerçekten o devirler için olduğu kadar (1700 lü yılların başı) bugün de etkileyici.




Meknes’i de bitirdikten sonra yola devam edip ekibi tamamlıyoruz. Bugüne kadar değişik yerlere beraber gittiğimiz 4 ya da 5 kişilik Galatasaray liseli ekip tamamlanıyor (en önemli ortak paydamız bu bahsetmemek haksızlık olur) İstikamet Ouarzazate. Kazablanka havalimanında kiralık arabamızı bırakıyoruz ve içhat uçuşuyla çöle doğru devam ediyoruz. Akşam burada konaklayıp ertesi gün çöle doğru yola çıkacağız. Bu şehrin bir enteresan bir yanı daha burada bulunan Atlas film stüdyosu (Fas’ın torosları Atlas dağlarının eteğindeyiz). Mumya, Gladyatör, Game of Thrones, Lawrence of Arabia gibi filmler burada çekilmiş. Stüdyoyu gezip biraz japon turist fotografı çektikten sonra çöle doğru yollanıyoruz. İstikametimiz Zagora şehri. Yolda iki köyde duruyoruz. Biri hallice bir tedavi-sunak merkezi. Insanlar buraya gelip kutsal saydıkları bir türbenin bahçesinde iyileşmeyi bekliyorlar. Tagounite köyü bu yönüyle aklımda kalmış ancak Niko abimin fotograf konusunda verdiği bir öğüdü burada uyguluyorum; Asla sefaletin ve insanların acı durumlarının fotografını çekme.. Daha sonra çöle devam ediyoruz. Vardığımız nokta bir kısmını bu sayfalarda görecegğiniz onlarca deve, çöl, bedevi ve benzeri fotografı çekiyoruz. Bir yandan güneş batıyor, bir yandan son derece keyifli bir ekiple çöldeyiz diğer yandan en büyük zevklerimden olan fotograf çekiyorum ve mükemmel ışık yakalamışım. Gerçekten hayatımda benim için değerli ve hatırlanacak anlardan birini yaşadığımı hatırlıyorum. Unutmadan özellikle yolda verdiğimiz molalarda mide konusunda hassas olan benim aç kalmam dışında Fas’ta herhangi bir aksaklık yaşamıyoruz.










Aksşam Ouzarzazate’a dönüp ertesi gün Atlas dağlarını aşıp son güzergahımız olan Marakeş’e gitmek üzere yorgun argın yatıyoruz. Yolumuz yaklaşık 5 saat sürecek ve dağları aşacağız ayrıca yol üstünde Ait ben Haddou köyünde duracağız.

Ki nitekim duruyoruz da ve Mustafa annesinin canını zor kurtarıyor. Ne alaka denebilir, açıklayayım. Köy ki gerçekten çok güzel bir köy, bize ergen kardeşimiz Mustafa tarafından gezdiriliyor. Kendisi fransızca bilen ve parasını bu güzel köyü gelen turistlere gezdirip kazanan bir kadeşimiz (eğer bizden sonra rehberliği bıraktıysa bilemeyeceğim). Bizler gittiğimiz yerden en iyi fotografı çıkarmak derdinde olduğumuz ve insan da bunun en önemli ögesi olduğu için Mustafa’nın verdiği pozlar bizi kesmiyor ve Niko abi annesini soruyor. Maksat iyi niyetli olarak annesine köyün egzotik mekanlarında muhtemelen egzotik kıyafeti ile poz verdirmek. Ancak Mustafa köyü anlatmaya çalıştıkça biz ısrarla annesini soruyoruz. Bir süre sonra Mustafa “ou est ta mere” (Mustafa annen nerede) cümlesini bol bol duyuyoruz. Mustafa doğal olarak bir süre sonra bu adamların annemle derdi ne diye düşünmüş olmalı. Devamında biz de bununla ilgili olarak yeteri kadar güldüysek de çocuk arkamızdan ne düşündü ve annesini kurtardığına ne kadar memnun oldu bilemeyiz elbette.

Son durağımız ise Marakeş. Ve beklenenin aksine fotograf ve cazibe olarak bizde en az iz bırakan yer aslında Marakeş oldu. Mc Donalds meydanı ve akşamları kurulan çarşısı dışında Marakeş’de fotograf olarak da gezecek yer olarak da çok etkilendiğimizi söyleyemeyeceğiz.

Sonuçta Fas’ta yaklaşık 1 hafta geçirdik, gerek gördüğümüz yerler, gerek çektiğimiz fotograflar gerekse kültür ve  renk olarak Fas’ı sevdik. Sahil şeridine hak ettiği değeri veremesek de eminim orada da gezilecek görülecek bol miktarda yer vardır, çekilecek fotograf ta. Kim bilir belki bir dahaki sefere oradan güzel anı ve fotograflarla döneriz.